Haberler
​Biyoteknoloji Enstitüsü, Tarihi Beykoz Kışlasında Hayata Geçirildi 7.05.2018

Üniversitemiz, yurt dışından alanlarında uzman insan kaynağını Türkiye'ye getirecek bir projeyi hayata geçiriyor. Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitümüzde ağırladığımız basın mensuplarıyla gerçekleştirilen toplantıda toplumumuza ve bilime katkı sağlayacak laboratuvarlarımız tanıtıldı.

Bezmialem Valide Sultan tarafından 1845 tarihinde bir sağlık ve eğitim yuvası olarak kurulan Bezm-i Alem Gureba-i Müslimin Hastanesi, Bezmialem Vakıf Üniversitesi olarak sağlık alanında eğitim vermeye devam ediyor. Üniversitemiz, bir yeniliğe imza atarak yurt dışından, alanlarında uzman insan kaynağını Türkiye'ye getirecek değerli bir projeyi hayata geçiriyor. Dünyanın en iyi üniversitelerinde ihtisas eğitimini tamamlamış akademisyenlerin de yer aldığı bir ekip tarafından kurulan Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitümüze Tarihi Beykoz Kışlası ev sahipliği yapıyor. Enstitümüzde endüstriyel enzim ve Hepatit B aşı üretimi, sıtma, Kırım Kongo ve parat hormon üretimi gibi alanlarda çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmalar hem tersine beyin göçü için önemli bir aşama niteliği taşıyor hem de sağlık alanında yapılan ithalatı azaltmaya yönelik ciddi bir kaynak oluşturmayı hedefliyor.

Bezmialem Vakıf Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanımız Ahmet Akça, Tarihi Beykoz Kışlasının geçmişi ve günümüze kadarki süreciyle ilgili şunları söyledi: "Yaklaşık 1800'lü yılların başında III. Selim zamanında kurulan yapı bir dönem kolerahane olarak da hizmet vermiş. Şimdi ise modern zamanların moleküler tıp araştırmaları kurumu haline geldi. Benim çocukluk yıllarım da burada geçti.  Burası Bahriyeli askerlerin inzibatlarının kışlasıydı. Uzun yıllar metruk halde kaldı. 2011 yılında Bezmialem için yer arayışına girdiğimiz sırada Vakıflar İkinci Bölge Müdürlüğümüz bu binayı gösterdi. Beykoz deyince zaten çok heyecanlanıyorum. Büyükşehir Belediyesi burayı restore ettirmiş, bir vakfa vermek üzereler. Hemen temas ettik ve burayı vakfımıza temin ettik. Tabii camlar kırılmış, duvar yıkılmış, alkoliklerin mekanı haline gelmiş geçmişte. Böyle bir sıkıntılı süreç yaşandı. Burayı restore etme kararı aldık. Çatı bozulmuş, duvarlar su almış, şişmiş ve yamulmuştu. Kullanımı pek mümkün değildi. Restorasyon 2 yıl sürdü. Taş duvarların içine kimyasal enjekte edildi, duvarlar toparlandı. Çelik kolonlar da bizim tasarladığımız şekilde yapıldı. Bu binanın 200 yıllık geçmişi bulunuyor, gelecek 200 yıl da ayakta kalacak bir bina yapmak istedik. Hedefimiz şu: Burada, bugün Bezmialem'in ya da toplumun günlük ihtiyaçlarını karşılamaktan öte, 30-50 yıl sonrasının Türkiye'sinin ihtiyacı olabilecek bilimsel çalışmaları burada yürütmek."

​Ahmet Akça, Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsünün kadrosuna kazandırılan ilk Öğretim Üyesi Dr. Serdar Uysal'ın Harvard Üniversitesi'nden geldiğini belirterek, "Gelir gelmez dedi ki bize, 'Ben enzim üretirim' Biz restorasyona devam ederken, o bodrum katında laboratuvarını kurdu ve enzim üretti. Türkiye yılda 150 milyon dolarlık endüstriyel enzim ithalatı yapıyor. Endüstriyel enzim, 300 milyon dolarlık bir pazara sahip ve Türkiye'de üretilmiyor. Ama artık Türkiye'de üretilmeye başlıyor. Kanada'dan, Amerika'dan gelen hocalarımız bulunuyor" dedi. 

Dünyada paratiroid bezi nakli gerçekleştiren tek multidisipliner hastanenin Bezmiâlem olduğunu söyleyen Rektörümüz Prof. Dr. Rümeyza Kazancıoğlu, "Tiroid ameliyatı geçiren hastalar, bu ameliyatın bir komplikasyonu olarak paratiroid bezleri de alındığı için sürekli ilaç kullanmak durumunda olurlar. Biz bu durumdan mustarip olan hastalara paratiroid nakli gerçekleştirerek sürekli ilaç kullanımına ihtiyaç bırakmayan operasyon uyguluyoruz. Bu operasyonu gerçekleştirebilen dünyadaki iki sağlık kuruluşundan biriyiz, multdisipliner bir yapıda gerçekleştiren kuruluş olarak ise tekiz. Türkiye'de Sağlık Bakanlığımızdan da bu operasyonu gerçekleştirmek üzere ruhsat aldık, bu anlamda da ilk ve tek sağlık kuruluşuyuz. Bu tedavi için Almanya'dan da hastalar geliyor. Ayrıca Beykoz Enstitümüzdeki laboratuvarlarımızda, paratiroid bezlerinin salgıladığı parathormonu üretmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz ve üretme aşamasındayız. Dünyada bu üretim çok sınırlı bir şekilde yapılıyor ve çok yüksek maliyetlerle hastalara sunulabiliyor. Biz bunu toplumumuza çok daha erişilebilir bir maliyete sunmak üzere çalışmalarımızı yürütüyoruz." diye ifade etti.

Endüstriyel enzim araştırmalarıyla ilgili bilgi veren Dr. Serdar Uysal şu şekilde konuştu, "Araştırmaların iki yönü var. Bir tanesi, Türkiye gibi biyoteknolojide 25-30 yıl geriden gelen ülkelerde, yurt dışını yakalayabilmek adına, gelişmiş ülkelerin 8-10 yılda kat ettikleri yolu teknolojinin de ilerlemiş olmasıyla iki-üç yılda kat etmek ve patenti bitmiş ürünleri tersine mühendislikle (reverse engineering) yerel kaynaklarla yapmak. İkincisi, temel bilimlere ciddi yatırım yapıp 20 yıl sonrasının teknolojilerini inşa etmek. İki alanın birbirine paralel gitmesi ve bu iki alanı da besleyecek insan kaynağının güçlü bir şekilde yetiştirilmesine ihtiyacımız var. Bu enstitüde yapmak istediğimiz şey de bu. Yurt dışında ciddi yetişmiş insan kaynağını, böyle özel bir yerde istihdam edip yine altına uzman insan kaynağıyla besleyip yukarıda bahsettiğimiz iki alanda da paralel ilerlemek. Buradaki endüstriyel enzim ar-ge'si ve üretimimiz, üniversite-sanayi işbirliğinin güzel bir örneği. 30 yıl geriden geldiğimiz endüstriyel enzimlerle, mikropları fabrika gibi kullanarak, onlara değerli kimyasallar ürettiriyoruz. Değerli kimyasallar insülin olabilir, Hepatit B olabilir, ya da ekmekte kullanılan amilaz olabilir. Rekombinant DNA ve mikrobiyel sistemler vasıtasıyla üretilen ürünler 100 milyar doların üstünde rakamlara ulaşan sektörlerdir. Türkiye bunların tamamını ithal etmekte. Biz vücudumuzda veya çevremizde de bulunan ve GRAS statüsünde kabul edilen mikroorganizmaları, dünya standardında gıda ve çevre regülasyonlarına uygun olacak şekilde fabrika haline getiriyoruz. Bu fabrika haline getirdiğimiz organizmaların içine elektronik devre gibi DNA'dan devre dizayn ediyoruz. Dizayn ettiğimiz devreyi mikroorganizmanın içine koyarak organizmaya emir veriyoruz; 'Şu enzimi şu kadar sıcaklıkta, şu pH'ta, şu karbon ve nitrojen kaynağını kullanarak üret diye.' Biz burada bunun üretim ar-ge'sini yapıyoruz. Laboratuvarımızda kurduğumuz pilot sistemle üretimin endüstriyel olarak manalı olabilmesi için gerekli olan üretim koşullarının çalışmalarını gerçekleştiriyoruz. Bu şekilde ürettiğimiz enzimden farmasötik ilaçlara kadar tüm biyoteknolojik ürünlerin katma değerinin başka endüstri kollarıyla kıyaslanmayacak kadar yüksek olduğunun da bilinmesi gerekir. Özetleyecek olursak; bu enstitüde bir yandan 20 yıl geriden geldiğimiz biyoteknolojik ürünleri tersine mühendislik ile ülkeye kazandırıp ithal ürünleri yerel olarak ikame etme çalışmaları yaparken diğer yandan 20 yıl sonrasının teknolojik ürünlerinin temel bilimsel araştırmalarını gerçekleştiriyoruz."

Sağlık ve biyoloji alanında araştırmaların yapılması planlanan Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsünde 10 laboratuvar bulunuyor. Zamanla yaklaşık 100 kişilik akademik kadronun yer alacağı enstitüde ilk aşamada Harvard Üniversitesi ve Amerika Birleşik Devletlerinde değişik üniversitelerde görev yapan 6 öğretim üyesi göreve başladı. Her öğretim üyesi ile birlikte çeşitli sayılarda doktoralı uzman, doktora ve yüksek lisans öğrencisi ve teknisyenin çalışacağını belirten Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ziya Do​ymaz, "Enstitünün araştırmacı öğretim üyesi ihtiyacı dünyanın saygın üniversitelerinden tersine beyin göçü yoluyla ülkeye kazandırılarak tamamlanacak. Hâlâ öğretim üyesi alım sürecindeyiz. Yurt dışında ilanlarımızı çıktık." dedi. 

​Biyoteknoloji Enstitüsü, Tarihi Beykoz Kışlasında Hayata Geçirildi